2 Şubat 2012 Perşembe

kutsal fener



                                                                        Fener 


resmin orjinal boyutu için tıklayın
Yazdırılabilir sayfa

Her zaman, yeni doğan bebeklerin neden ağlayarak dünyaya geldiğini merak etmişimdir. Gülmesi gerekmez mi hayata ilk adımını atarken? Belki de o zor, karanlık, çekilmez dünyanın içine düştüğü için yakınır. Aslında sadece onlar değil biz de korkarız hayatın gerçeklerinden en çok da yalnız kalmaktan belki de. Çünkü biliriz ki, yol göstericimiz ya da karanlık yolları aydınlatan bir fenerimiz yoksa çabasız çıkarız o raylardan. Şüphesiz yanımızda mutlaka olması gereken insanlardan biri de öğretmendir. Hayatımızın çoğunu yan yana, belki de omuz omuza geçirdiğimiz öğretmenler…

Onları neden bu lakapla adlandırdığımızı hiç düşündünüz mü? Tamam, öğretendir, bilendir, üstündür. Fakat unuttuğumuz çok önemli bir şey var: Onlar sadece ders kitaplarında yazanları, çarpım tablosunu veya okuma yazma öğretmezler, aynı zamanda hayatı da öğretirler bize. Yaşamanın sadece nefes almaktan ibaret olmadığını gösterirler. Her insan doğar, büyür ve ölür. Bundan kastettiğim ‘yaşar’. Yaşamak kimine göre zor, kimine göre kolaydır evet. Ama göçüp gittiğimizde arkamızda yaşanmayı bekleyen hayatlar değil de, dolu dolu geçmiş bir hayat bırakmamızın sebeplerinden biridir yine ‘öğretmen’. Onlar hayatlarını bize biz de geleceğimize adarız. Attığımız her adım onların eseri, onların izidir aslında. Yolumuzu kaybettiğimizde, bilinmezlikler içine düştüğümüzde onlardan yardım alırız, tıpkı bir pusula gibi.
İlkokul öğretmenimi hiç unutmam, o iri, ışık saçan gözleriyle bize okuduğu eserler hala kulaklarımda çınlar bazen. Daha yakınlarımın söylediklerine aklım yer vermezken, onun her cümlesini özenle saklarım.

Bunun yanında öğretmenlerimden öğrendiğim en önemli şeylerden biri ise, doğru adımlarla kendi çizgilerimi çizmek olmuştur. Onların bu zamana kadar bana öğrettikleri şeyleri tek başıma yapmam gerektiği, karanlık sokaktaki o bir tek mumu yine benim yakmamı istemeleridir bu. İnanabiliyor musunuz, onca emekten, bize harcadıkları onca zamandan sonra yine bizim iyiliğimizden başka bir şey düşündükleri yok. Onlara değil de başka kime yakışır ki bu kutsal lakabı? Hangimiz, hangi birimiz ödeyebiliriz emeklerini?

Sadece mısralarda kalmamalı anlattıklarımız. Bu duyguları yaşamak her şeyden önce gelmeli. ‘’Öğretmen’’ deyip geçen insanlardan olmayın. Onlar ne hayatı ne de kendini tanıyabilmiştir. Eğer aydınlık bir gelecekse temennimiz bırakın yolun yarısına kadar elimizden tutsunlar, bırakın önümüzdeki çukuru ilk onlar fark etsin. Issız denizlerde ki fenerimiz olsunlar… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Özel Arama